Çevre

Paris'te 196 ülkenin üzerinde anlaştığı İklim Anlaşması konusunda, ekonomi, çevre, iklim değişikliği ve iklim politikaları gibi alanlarda çalışmalar yapan dünyaca ünlü bilim insanlarının anlaşma hakkındaki yorumlarını görebilirsiniz.

Myles Allen (Oxford Üniversitesi): Yüzyılın ikinci yarısında sera gazı kaynakları ile yutakları arasında bir denge sağlanması için net karbondioksit emisyonlarının azaltılması, ve hatta sıfıra indirilmesi gerekmektedir. Hükümetler, itiraf etmekte zorlansalar da, bu gerçeği anlamış gibi görünüyorlar. 2 derecenin altında kalabilmek için 1,5 dereceyi hedeflememiz gerekiyor, zira 2 derecenin “güvenli” olmadığını da kabul etmemiz lazım. Neticede, çıkan sonuç oldukça iyi. Fransız diplomasisine tebrikler!

Johan Rockström, İcra Direktörü, Stockholm Resilience Centre: Anlaşma, yeryüzündeki sıcaklık artışını 1,5-2°C’lik güvenli alanda tutmak için dünyada yaşanacak değişim açısından bir dönüm noktası. 2050’ye kadar karbonsızlaştırmanın sağlanması için bundan sonra ihtiyacımız olan bilimle uyumlu olarak eyleme geçilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması.

Diana Liverman, Arizona Üniversitesi, Çevre Enstitüsü Direktörü: Paris Anlaşması antropojenik iklim değişikliğinden kaynaklı risklerin azaltılmasında önemli bir adım teşkil etmekle birlikte, söz konusu riskleri ortadan kaldırmak için yeterli değil.

Bu durum, iklim değişikliğine uyum ile iklim değişikliğinden kaynaklı kayıp ve hasar için gerekli fonun sağlanmasını daha da öncelikli hale getiriyor. Her iki hususa da Anlaşma metninde değinilmesine rağmen, gelişmekte olan ülkelere vaat edilen yıllık 100 milyar doların ne kadarının iklim değişikliğinin etkileriyle baş etmek üzere daha hassas ve kırılgan ülkelere ayrılacağına dair metinde net bir ifadeye yer verilmiyor. Mevcut ulusal taahhütler ayrıca, emisyonların azaltılmasında yerel idarelerin, bireylerin ve özel sektörün çabalarını daha da önemli kılıyor. Özellikle de emisyonların azaltılmasına ulusal taahhütlerin ötesinde katkı sağlarlarsa…

Paris Anlaşması’nın önsözünde ülkelerin, insan hakları, sağlık hakkı, yöre halklarının, yerel toplulukların, göçmenlerin, çocukların, engelli ve kırılgan durumdaki insanların hakları ile kalkınma, cinsiyet eşitliği, kadınların güçlendirilmesi ve nesillerarası eşitlik kavramlarına saygı duyması, hak ve eşitliğe ilişkin hususları teşvik etmesi ve gözönünde bulundurması gerekliliğinin tanındığı beyan ediliyor. Anlaşma’nın hak ve eşitlik kavramları ile belli grupları tanıması, iklim adaleti konusunda endişe duyan pek çokları için mütevazı bir başarı. Ancak bundan sonra metinde yer bulan sözel ifadelerin eyleme dönüştürülmesi gerekiyor. Böylelikle, etki hafifletme, iklim değişikliğine uyum, kayıp ve hasar ile finans ve teknolojiye ilişkin politikaların ortaya konmasında, insan hakları, kadınlar ve diğer gruplar üzerine olası etkiler ile birlikte, bir umut, söz konusu politikaların sağlayacağı faydalar gözönünde bulundurulabilir.  

John Schellnhuber, Direktör, Potsdam Institute for Climate Impact Research: Paris Anlaşması taslak metninde yer alan uzun vadeli hedef üzerine (4.1): Üzerinde anlaşmaya varılması ve uygulanması halinde bu madde, net sera gazı emisyonlarının önümüzdeki 20-30 yıllık süreçte sıfıra indirilmesi anlamına gelmektedir. Söz konusu madde, olağanüstü hava olayları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi iklim değişikliğinden kaynaklı risklerin sınırlandırılması ile ilgili olarak yapabileceklerimize ilişkin sunduğumuz bilimsel kanıtlarla uyumludur. İklimin dengede tutulması için CO2 emisyonlarının 2030’dan çok önce zirveye ulaşması ve 2050 yılından sonra mümkün olan en kısa zamanda bertaraf edilmesi gerekmektedir. Biyo-enerji ile karbon yakalama ve depolama gibi teknolojiler ve hatta ağaçlandırma projeleri kalan emisyonların telafi edilmesinde rol alabilir, ancak CO2 emisyonlarının azaltılması esastır. Hükümetler bugün gerçekten de tarih yazabilirler. Böylece gelecek nesiller yüzyıllar boyunca Paris Zirvesi’ni hatırlayacaklardır.

Joeri Rogelj (IIASA, UNEP Emisyon Açığı Raporu Başyazarı): Madde 4’ün yeni düzenlenmiş metni, bilimsel terimler açısından önceki metinden daha açık. Daha da önemlisi, küresel emisyonların zirveye ulaşması ve düşüşe geçmesi ile ilgili olarak ele alınan karşılaştırmalı değerlendirmeler 1,5°C ve 2°C’lik sıcaklık hedefleri ile uyumlu. Daha yapacak çok şey var. Ancak bu anlaşmanın söz konusu azmi eyleme dönüştürecek bir süreç ortaya koyduğunu görmek de umut verici.

İklim değişikliği ile mücadelenin geçtiğimiz yıllarda fazlasıyla ertelenmiş olduğu ortada. Bugün hala emisyonlarda görülen artış devam ediyor. Önümüzdeki on yıllık süreçte mücadelenin düzeyini artırmazsak, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırma amacımıza ulaşmamız mümkün olmayacak.

Uzun vadeli bu hedefe ulaşmada karbondioksitin atmosferden uzaklaştırılmasını sağlayacak teknolojilerin kullanılması zaruri hale gelecek. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna kadar sıcaklık artışının 1,5°C ile sınırlandırılmasını sağlayacak negatif emisyon teknolojilerinin neler olacağı belli değil. Dolayısıyla, iklim değişikliği ile mücadelenin dozunun artırılması bilimsel açıdan da anlamlı.

Sıcaklık artışının 1,5°C ile sınırlandırılmasının hedeflenmesi, kısa vadede iklim değişikliği ile mücadelede alınacak önlemlerin artırılması anlamına geliyor. Bazı teknolojilerin uzun vadede uygun olmadığının kanıtlanması halinde, 2°C’nin altında kalabilmemizin tek yolu kısa vadede emisyonların azaltılması olarak ortaya çıkıyor.

Steffen Kallbekken, Araştırma Direktörü (CICERO): Bu sürecin en önemli başarısı, 180’den fazla ülkenin ulusal iklim politikası hedeflerini sunmaları olmuştur. Paris Anlaşması karar vericilere, ticari işletmelere ve yatırıcımlara düşük karbonlu ve iklime karşı dirençli bir topluma geçişle ilgili olarak net mesajlar veren tarihi bir anlaşmadır.

Ancak yapılan hesaplara göre bugünkü taahhütler, 2,7 ila 3,7 derecelik bir sıcaklık artışı ile sonuçlanacaktır. İklim değişikliğinin önlenmesi için daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Ülkeler beş yılda bir yeni iklim politikası hedeflerini sunmaya devam edeceklerdir. Her yeni hedef bir öncekinden daha iddialı olmalıdır.

Paris Anlaşması, sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme ait seviyelere oranla 2°C’nin altında tutulmasını ve “1,5°C ile sınırlandırılması için gerekli çabanın gösterilmesini” amaçlamaktadır. Bu da iklim değişikliğinin etkileri ile 2 derecenin altındaki sıcaklık artışına ilişkin olarak artan endişelerin bir yansımasıdır. Ancak, alınması öngörülen önlemler, sıcaklık hedefi kadar iddialı olmaktan uzaktır.

Anlaşma’ya göre ülkelerin hedefi, emisyonlarının en kısa zamanda zirveye ulaşması ve sonrasında düşüşe geçmesi, yüzyılın ikinci yarısında ise emisyonlar ile yutakların dengelenmesi olmalıdır.

Anlaşma metni emisyon azaltımlarının ne zaman ve hangi seviyede gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin net bir mesaj içermemekle birlikte, kaydedilen ilerlemenin değerlendirilmesini sağlayacak bir ölçüt de ortaya koymamıştır. Her ne kadar bilimle ters düşmese de Paris Anlaşması, mevcut en iyi bilimsel bulguları da yansıtmamaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) sıcaklık artışının 2 derece ile sınırlandırılabilmesi için emisyonların 2050 yılına kadar yüzde 40 ila 70 oranında (2010 yılına göre) azaltılması gerektiği sonucuna varmıştır. 1,5 derecelik hedefe ulaşmak içinse, emisyonların %70-95 oranında azaltılması gerekmektedir.

 

Kaynak: European Climate Foundation



SOLAR STORAGE & NEXTGEN 2024

07 - 09 Kasım 2024 - İSTANBUL
SOLAR STORAGE 2023
Save
Cookies user preferences
We use cookies to ensure you to get the best experience on our website. If you decline the use of cookies, this website may not function as expected.
Accept all
Decline all
Functional
Tools used to give you more features when navigating on the website, this can include social sharing.
AddThis
Anladım!
Decline