2010 yılında Türkiye’de faaliyetlerine başlayan dünyanın önde gelen araştırma ve danışmanlık kuruluşlarından Frost & Sullivan, Türkiye’de hazırladığı başta enerji, otomotiv, savunma ve sağlık olmak üzere çeşitli sektörlerde uzun vadeli pazar öngörülerini de kapsayan raporlarıyla uluslararası şirketlerin ve yatırım fonlarının Türkiye’deki faaliyetlerine yardımcı olmanın yanı sıra farklı sektörlerde birçok Türk firmasına özel araştırma ve danışmanlık hizmetleri vererek iç ve dış pazarlarda büyümelerine yardımcı olmayı sürdürüyor.
Bu kapsamda Frost & Sullivan, yakın ve orta vadede enerjiye çok daha fazla ihtiyaç duyacak olan Türkiye'nin elektrik santrali hizmetleri pazarının mevcut durumunu ve 2010-2016 yılları arası büyüme dinamiklerini masaya yatırıyor.
Frost & Sullivan Türkiye Direktörü Philipp Reuter, Türkiye'nin elektrik santrali hizmetlerinin 2009 yılında 214.8 milyon avro gelire sahip olduğunu tahmin ettiklerini, olgunlaşma aşamasında olan pazarın Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında Polonya'nın ardından ikinci sırada bulunduğunu belirtiyor. Özellikle son yıllarda pazarın istikrarlı bir büyüme kaydettiğini ifade eden Reuter, istikrarlı çizginin kesintisiz devam edeceğini, yüzde 2.5 yıllık büyüme oranıyla pazarın 2016 yılında 254.6 milyon avroya ulaşacağını vurguluyor.
Santraller yeni ve modern
Türkiye'de birçok elektrik santrali 2000 yılından sonra devreye alınmış bulunuyor. Bu nedenle Türkiye'nin enerji sistemi görece yeni olarak tanımlanıyor. Elektrik talebine olan artış nedeniyle yeni elektrik santralleri planlanıyor, bu gelişmeye paralel olarak enerji üretim sisteminin daha da modernleşmesinin yanı sıra kapasite yenilenmesine önemli ölçüde ihtiyaç duyulmayacağı belirtiliyor.
Reuter, 2016 yılına kadar devreye alınacak yeni santrallerinin çoğunun gaz ve kömür bazlı olacağını tahmin ettiklerini belirtiyor. Rusya ve İran'dan doğalgaz tedariği zorunluluğu nedeniyle karşılaşılan yüksek derecede bağımlılığa karşı halihazırda kömür bazlı elektrik santrallerine odaklanılıyor. Reuter, son derece kritik teknoloji kullanarak elektrik üretme eğiliminin hizmet pazarını etkileyeceğini ve kömür bazlı elektrik santrallarine sunulan servislerin fiyatlarına katkıda bulunacağının beklendiğini ifade ediyor.
Ulusal yakıt karışımında gazın payının azalmasına rağmen 2700 MW kapasiteli kömür bazlı elektrik santrallerinin 2015 yılına kadar devreye girmesinin beklendiğini dile getiren Reuter, planlanan çoğu CCGT (Bileşik Döngü Gaz Türbini) kurulumunun, 2012 ve 2013 yılları için belirlendiğini, bu takvimin dışarıdan sağlanan elektrik santrali hizmetleri için ekstra talep yaratacağını ileri sürüyor.
Standartlarda AB ile uyum
Reuter, hükümetlerin enerji sektörüne bakışının AB’ye üyelik için aday olan Türkiye’nin AB standartlarına uyma ihtiyacıyla paralel olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle devletin sahip olduğu üretim kapasitelerinin, üretimin etkinliğini korumak ve yükseltmek adına yüksek standartlara göre korunması ve işletilmesi gerekiyor. Devam eden özelleştirme süreci ve uluslararası şirketlerin yeni elektrik santrali projeleri geliştirmelerinin, söz konusu yatırımcıların dış kaynak tercihi nedeniyle dışarıdan sağlanan hizmetler için talep oluşturduğuna da değinen Reuter, örneğin RWE, CEZ ve Verbund tarafından geliştirilen elektrik üretimi projelerini buna örnek olarak gösteriyor.
Bununla birlikte Reuter, teknik olarak kalifiye işgücünün büyük öneme sahip bir sorun olarak görülmediğini ifade ediyor. Elektrik santrali sahiplerinin, özellikle teknik olarak gelişmiş santrallerin bakım işlerini içeride yeterli işgücünün eksikliği nedeniyle dışarıdan sağlayacağını, ancak yerel servis sağlayıcılar ve yükleniciler arasında yeterli kalifiye işgücünün bulunduğunu belirtiyor.
Pazarda dört dinamik önem taşıyor
Türkiye'de elektrik santrali hizmetleri pazarını bakım işlerini dışarıdan sağlama eğilimi, artan yabancı yatırımcı varlığı, enerji sektörünün özelleştirilmesi ve AB yasalarıyla uyum olmak üzere dört temel dinamik belirliyor.
Elektrik ihtiyacı son 20 yılda önemli ölçüde artan Türkiye'de teknik bilginin yeterli derecede gelişmemiş olmasından dolayı, kalifiye ve deneyimli işgücü bakımından bakım işlerinin dışarıdan sağlanması trendinin devam edeceği vurgulanıyor. Bununla birlikte Türkiye, örneğin RWE, CEZ ve Verbund gibi elektrik üreticileri için etkileyici bir pazar olarak görülüyor. Bu yatırımcıların bakım işlerini birçok yerel şirketten daha fazla ölçüde dışarıdan sağlayacağı ve bu trendin pazar gelirlerini etkileyeceği belirtiliyor.
Türkiye'de enerji sektörünün özelliştiriliyor olmasının ise uzun vadede yeniden yapılandırma sürecini başlatacağı, bireylere ait elektrik santrallerine dışarıdan sağlanan hizmetlerin artmasına yol açacağı, sonuç olarak rekabetin yanı sıra pazar gelişiminin gerçekleşeceği ve gelirlerde artış olacağı kaydediliyor. Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinin de politik ve ekonomik anlamda elektrik santrali hizmetleri pazarında etkili olacağı, Türkiye'nin yasalarını AB hukukuyla uyumlu hale getireceği ve bu sayede yabancı servis sağlayıcıların Türkiye'de iş yapmalarının kolaylaşacağı ileri sürülüyor.
Karar alma süreci yavaş
Frost & Sullivan Türkiye Direktörü Philipp Reuter, Türkiye'de enerji sektöründeki kararları erteleme eğilimi bulunduğunu, karar alma sürecindeki bu yavaşlığın elektrik santrali hizmetleri pazarında yeni yatırımların gecikmesi ve bakım hizmetleri için kontrat imzalama kararlarını etkilemesi şeklinde iki yönlü olumsuz etki yarattığını belirtiyor.
Reuter, söz konusu iki engelin kısa ve orta vadede pazar üzerinde önemli sayılabilecek bir etkiye sahip olduğunun altını çiziyor.